HMAS AE2

HMAS AE2,  E sınıfı denizaltılara mensup, Avustralya Kraliyet Donanması’na ait bir denizaltı. Vickers Armstrong tarafından inşasına 18 Haziran 1913’te, Barrow-in-Furness’nde başlanıldı ve 28 Şubat 1914 tarihinde inşası tamamlandı. İnşasının ardından kardeş denizaltı AE1 ile birlikte Avustralya’ya hareket eden denizaltı, o tarihe kadarki en uzun mesafeli denizaltı yolculuğunu da gerçekleştirmiş oldu.

Hizmet geçmişi

I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine önce Alman Yeni Ginesi’ne gitti. Alman kuvvetlerinin çekilmesi ve bölgede denizaltına ihtiyaç duyulmaması sebebiyle Australia zırhlısıyla birlikte Fiji taraflarında devriyelik yaptı. Kasım ayında Sidney’e döndü ve bakım-onarım çalışmalarından geçti.  Bölgedeki tek denizaltı olduğu gerekçesiyle denizaltının Akdeniz’e gönderilmesi gerektiğini belirten denizaltının kumandanı Binbaşı Henry Hugh Gordon Stoker’ın bu isteği kabul edildi ve 31 Aralık günü Akdeniz’e doğru yola çıktı.  On altı gemiden oluşan konvoydaki tek savaş gemisi olan AE2, 28 Ocak 1915 günü Mısır’ın Port Said şehrine ulaştı. Bir müddet sonra Çanakkale Savaşı’ndaki denizaltı harekâtlarına katılmakla görevlendirildi.

AE2, Şubat 1915 başlarında harekât bölgesine ulaşmış; ancak dibe oturup ağır hasar gördüğünden Malta’da tamir edilmiş  ve 22 Nisan 1915 tarihinde aktif göreve dönebilmişti. İlk saldırı girişimini 24 Nisan günü yaptı; ancak ön kısımdaki kanat çiftinin hasar görmesi sebebiyle sadece 6 deniz mili (11 km; 6,9 mi) ilerleyebildikten sonra geri çekildi. İkinci saldırı girişimini 25 Nisan’da saat 02:30 sularında yaptı.  Saldırının amacı kara çıkarmaları başladığında Marmara Denizi’ne inmek, Osmanlı savaş ve nakliye gemilerine saldırmaktı. Binbaşı Henry Hugh Gordon Stoker komutası altında, 04:30 civarında Osmanlı topçusu tarafından saptanıp ateş altına alındıysa da hızla dalarak ilerlemeye devam etti.  Gemi, tespit edilmekten kaçındığı için dibe otura kalka, birkaç kez mayın zincirlerine sürtünerek seyrini sürdürerek boğazı geçti. Boğazdaki Kilya açıklarında, saat 07:30’da periskop derinliğine çıktığında demir üstündeki Turgut Reis zırhlısını gördü. Tüm torpidolarını fırlatsa da isabet kaydedemedi. Bu arada Aydın Reis gambotu tarafından tespit edilince dalışa geçmiş ve Marmara yönünde seyretti. Daha sonra dibe dayanarak günün geçmesini bekledi.

Gece yüzeye çıkan denizaltı, bataryaları şarj ettikten sonra dalışla seyre geçti ve 26 Nisan 1915 günü saat 04:00 dolaylarında aynı bölgede yeniden Turgut Reis’e karşı saldırı manevralarına girişti. Ancak bu kez zırhlının ateşiyle karşılaşınca daldı ve saat 09:00 gibi Marmara sularına girdi.

Sonraki gün, 27 Nisan gün doğumunda Doğanhasan Sığlığı’nda, Yapıldak Feneri yakınlarında Kütahya torpido botu eşliğinde Barbaros Hayreddin zırhlısını tespit etti, torpido saldırısına geçti, ancak yine isabet kaydedemedi. Dalışa geçerek yine kaçmayı başardı. Aynı gün Yarhisar destroyerine de saldırdı, ancak bu saldırı da başarısız oldu.

Ancak 28 Nisan’daki seyirler sırasında bir hedef saptanamadı. Bunun üzerine Gelibolu Limanı’na yöneldi. Bu seyir sırasında rastladığı Muavenet-i Milliye’nin refakat ettiği dört gemilik bir gruba karşı giriştiği torpido saldırısından da başarısızlıkla ayrıldı. Ertesi gün bir topridobot ve üç nakliye gemisi ile karşılaşmada da benzer durum gerçekleşti. Ancak bu arada Osmanlı makamları fazlasıyla uyarılmıştı ve Sultanhisar torpido botu, devriye görevinden alınarak denizaltıyı bulmak ve imha etmekle görevlendirilmişti.  Karaburun önlerinde saptanan denizaltı üzerine, 30 Nisan günü saat 08:20’de ilerleyen torpido bot, denizaltına karşı top ateşi açtı. İki torpido taarruzu manevra edilerek geçildi. Bu sırada denizaltı kaçma ve taarruz manevralarında kontrolden çıktı. Torpido botun iki torpidosu da hedefi bulmadı. Mahmuzlayarak denizaltı batırılmaya çalışıldı; ancak aldığı isabetlerden su altında tutunamayan denizaltı teslim olmak zorunda kaldı.  İngiliz subaylar ve kabaca yarısı İngiliz, yarısı Avustralyalı olmak üzere otuz iki kişilik mürettebat Sultanhisar’a alındı ve denizaltı batırıldı.

Batığın aranması ve keşfi

1995 yılından beri AE2  batığını bulmaya çalışan Rahmi M. Koç Müzesi yöneticisi Selçuk Kolay, 1998 Haziranında batığın Marmara Denizi’nde, Karabiga’da, Karaburun’un 4 mil kuzeyinde ve 72 metre (236 ft) derinlikte olduğunu saptadı. Sonraki ay ise bu noktaya bir dalış gerçekleştirdi. Ekim 1998’de Türkiye’ye gelen Avustralyalı dalgıç ekibinin gerçekleştirdiği dalışta, batığın AE2’ye ait olduğu doğrulandı.

9 Eylül 2007’de Avustralyalı ve Türk yetkilileri, batığın çıkarılması ve restore edilmesi konusunda ortaklaşa bir çalışma yapmaya başladı. Yapılan çalışmalarla, 1998’den beri yapılan dalışlarda batığın büyük zararlar gördüğü belirlendi.

HMS B11

HMS B11,  B sınıfına mensup, Birleşik Krallık’a ait bir denizaltı. Vickers Limited tarafından inşasına 12 Şubat 1906’da, Barrow-in-Furness’ta başlanıldı ve 11 Temmuz 1906 tarihinde inşası tamamlandı.  I. Dünya Savaşı’nın bir parçası olan Çanakkale Savaşı’ndaki denizaltı harekâtlarına katılmış ve düzenlediği saldırı sonucu Osmanlı zırhlısı Mesudiye’yi batırmıştır.

Hizmet geçmişi

İnşasının 11 Temmuz 1906’da tamamlanmasının ardından B9 ve B10 ile birlikte 1912 yılında Malta taraflarına açıldı. 1914 eylülünde ise Çanakkale Boğazı’na ilerleyecek olan Birleşik Filo’ya katılma amacıyla Bozcaada’ya hareket etti.

20 Mayıs 1915’te, İzmir Körfezi’nde devriye gezerken Alman denizaltısı UB-8’e gerçekleştirdiği saldırı başarısızlıkla sonuçlandı.

Teğmen Norman Douglas Holbrook komutasında 13 Aralık 1914 gününde denize açılan İngiliz denizaltı Çanakkale Boğazı’na girdi ve 1874 yapımı, Kepez Koyu Sarı Sığlar mevkiinde demirlemiş Mesudiye adlı Osmanlı savaş gemisine saat 11:30’da saldırdı. Mesudiye, Amiral Wilhelm Souchon emriyle, boğazdaki mayın hatlarını korumak için sabit batarya olarak görev yapmaktaydı. Tek torpille vurulan gemi kısa sürede alabora olurken, 10 subay ve 25 erden oluşan personeliyle birlikte battı.  Diğer taraftan ise B11, saldırının ardından dönüş seyrine başlamıştı. Bu başarılı saldırıdan ötürü Teğmen Holbrook Victoria Haçı, Üstteğmen Sydney Winn Üstün Hizmet Nişanı, denizaltıda görevli diğer askerler ise Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirildi.

İtalya’nın I. Dünya Savaşı’na dahil olmasının ardından aynı sınıfın diğer denizaltılarıyla birlikte  Ekim 1915’te Venedik’e doğru harekete başladı ve 28 Ekim günü şehre vardı.  Teğmen Samuel Gravener komutasındaki B11, 11 Aralık’ta Avusturya’ya ait bir deniz uçağı tarafından başarısızlıkla sonuçlanan bir saldırıya uğradı. Ancak kısa bir süre sonra deniz uçağı, motorunda yaşanan arıza sebebiyle acil iniş yapma durumunda kaldı. Bunun üzerine Teğmen Gravener, denizaltında bulunan Maxim tüfeği ile uçağa saldırmayı planlasa da silahın tutukluk yapması sebebiyle saldırıyı gerçekleştiremedi ve tutukluk giderilene kadar uçak tekrardan havalandı.

17 Ocak 1916’da denizaltı, bombardımandan dönen ve motorundaki arıza sebebiyle iniş yapmak zorunda kalan Avusturya’ya ait bir deniz uçağındaki mürettebatı esir aldı.  1916 Kasımında Malta’ya dönerek devriye gemisi olarak hizmet vermeye başladı. Bu sebeple adı S11 olarak değiştirildi. 1919’da, hurda olarak İtalya’da satıldı.

Mirası

24 Ağustos 1915’te, Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaletindeki Germanton kasabasının adı, Teğmen Norman Douglas Holbrook’un anısına Holbrook olarak değiştirildi.  Kasabada ayrıca B11’in bir replikası da bulunmaktadır.

HMS E15

HMS E15,  İngiliz Kraliyet Donanması’nda görev yapan bir E sınıfı denizaltıdır. Denizaltı, denize indirildiği yıl olan 1914’de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı yürütülen Çanakkale Savaşı denizaltı harekâtları’na katılmıştır.

Hizmet geçmişi

Bu harekât çerçevesinde 16 Nisan 1914 günü binbaşı Theodore S. Brodie komutasında, Çanakkale Boğazı’nı geçerek Marmara Denizi’nde karakol görevi yapmak için Mondros Limanı’ndaki üsten sefere çıkmıştır. Soğanlıdere açıklarında dalışa geçen denizaltı Çanakkale Boğazı’nın dip akıntısında ilerledikten sonra Kepez Burnu civarında yüzey akıntısına girmiştir.  Dip akıntısı, Ege Denizi’nden Marmara Denizi’ne doğru ve daha tuzlu sudur. Yüzey akıntısı ise ters yönde ve daha az tuzlu sudur. Bu daha az yoğun suda “ağırlaşan” tekne daha derine indi, akıntı tarafından sürüklendi ve eğimli dip kumlarına çarptı.  Kule ve gövdenin bir kısmı Dardanos Tabyası’ndan tespit edildi. Hemen ardından bataryalar tarafından ateş açılmıştır. İlk mermilerden biri kuleye isabet etti. O sırada kulede olan gemi komutanı bir şarapnelle ölmüştür. Kontrol odasına hızla deniz suyu dolmaya başladı. Su, kısa sürede bataryalara ulaştı ve açığa çıkan klor gazı mürettebattan altı kişinin ölümüne neden oldu. Öte yandan gemiye dolan su iyice karaya oturmasına yol açtı. Artık yüzdürülmesi olanaksızdı.

Bir sonraki sabah keşif uçuşundaki Komutan Brodie’nin erkek büyük kardeşi denizaltıyı Kepez Burnu altında karaya oturmuş olarak tespit etmiştir.  Durumun rapor edilmesi üzerine denizaltının Osmanlı makamlarının eline geçmemesi imha edilmesine karar verilmiştir. Bu yönde ilk girişim B6 denizaltısının gönderilmesiydi. Ancak E15’in torpillenmesi girişimi başarısız olmuştur. Daha sonra geceleyin iki destroyer, Grampus ve Scorpion, Boğaz’a girerek denizaltıyı imha etmeyi denediler. Bu girişim de başarısızlığa uğramıştır. Ertesi sabah bir diğer denizaltı B11 gönderildi. Bu girişim de yoğun sabah sisi nedeniyle sonuca ulaşamadı. Bunun üzerine İngiliz zırhlıları Triumph ve Majestic görevlendirildi. Ancak bu iki zırhlı, Osmanlı sahil bataryalarından açılan yoğun ateşle karşılaşınca çekilmek zorunda kaldılar. Bir çare olarak bir deniz uçağıyla denizaltıyı bombalamaya çalışıldı. Bu girişim de başarısızdı.

Denizaltıyı imha etmek için son girişim 18 Nisan gecesi söz konusu iki zırhlıdan birer işkambavya ile denenmiştir. İşkampavyalara 356 mm.lik ikişer torpido monte edilmişti. Saat 22:00 sularında hareket eden tekneler Boğaz’da 7 mil kadar içeri girdikten sonra ışıldaklar tarafından saptandılar ve ateş altına alındılar. Bu arada Majestic’in işkampavyasının torpido ateşlemesi için zamanı olmuştur. Ancak ilki isabet kaydetmedi. İkincisi ise kulenin hemen önüne düştü ama ağır hasar veremedi. Bu sırada işkambavyanın kıç tarafına isabet eden bir top mermisi, denizcilerden birinin ağır yaralanmasına ve teknenin zarar görmesine yol açmıştır. Personel, yardıma gelen diğer işkambavya tarafından alınmıştır. Tek işkambavya, topçu ateşi arasından kaçmayı başardı.

HMS E11

HMS E11, Kraliyet Donanması’nın 23 Nisan 1914 tarihinde suya indirilen E sınıfı denizaltısıdır. 1915 yılı Çanakkale deniz harekâtlarındaki en etkili denizaltılardan birisidir. Marmara Denizi’nde üç saat içerisinde farklı büyüklüklerde 80’den fazla gemiyi batırmıştır.

Hizmetleri

Avrupa’daki hizmetleri

Eylül 1914’te tarafsız Danimarka’nın denizaltısı Havmanden’in kulesinde bulunan flama numarası “3” yanlış görüldü. E11’den fırlatılan ve izini kaybettiren torpido, Havmanden’i ıskaladı.

Ekim 1914’te Binbaşı Martin Dunbar-Nasmith’in komutasındaki E11, iki denizaltı ile daha beraber Baltık Denizi’nde görevlendirilmişti; ancak Alman devriyeleri tarafından durdurulmuş ve Harwich’e dönmeye zorlanmışlardı. E11, Aralık 1914’teki Hartlepool ve Withby Baskını boyunca Alman savaş gemilerini durdurmaya çalıştı; ancak arızalı torpidolar nedeniyle başarılı olamadı.

E11, 25 Aralık 1914 tarihinde; üç kruvazör ve çok sayıda muhriple korunan Riviera, Engadine ve Empress uçak gemilerinden kalkan yedi uçakla gerçekleştirilen Cuxhaven Saldırısı’nda görev almıştır. Dört uçak, gemisine geri dönmeyi başaramamış, üç tanesi ise E11’in beklediği noktaya dönmüştür. Pilotlar, gemiye alınmışlardır.

Akdeniz’deki hizmetleri

Mayıs 1915’te, hâlen Martin Dunbar-Nasmith tarafından komuta edilen E11, Marmara Denizi’ndeki denizaltı bölüğüne katılmak üzere Çanakkale’ye geldi. 27 Nisan 1915’te boğazı geçen E14’ten sonra, boğazı geçmeyi başaran ikinci denizaltı oldu.

E11, Çanakkale Boğazı’nı 18 Mayıs 1915 gecesi geçti, Gelibolu’da su üstüne çıktı ve bir Türk gemisini ele geçirdi. 23 Mayıs tarihinde bir gambot ve çok sayıda küçük tekne batırdı. Sonraki gün, Tekirdağ limanı yakınlarında, cephane yüklü Türk yük gemisi Nagara ile karşılaştı. Amerikan Chicago Daily News gazetesinden Raymond Swing’in de bulunduğu gemi, mürettebat ve yolcuları tarafından terk edildikten sonra batırıldı.

E11, 25 Mayıs 1915 tarihinde İstanbul’a ulaştı. Goeben ve Breslau zırhlıları aranıyordu; ancak saat 12:40’da yüzeye çıktığında, yük gemisi İstanbul’u Tophane cephaneliğinde gördü. Gönderilen ikinci torpido İstanbul gemisini vursa da, ilk torpido bir daire çizerek E11’in kendisini kısmen vurdu. Kıyıdaki toplardan açılan ateş sonucunda kaçmak için tekrar suya daldı; ancak İstanbul Boğazı’nın akıntısına kapılarak 20 dakika boyunca, Kız Kulesi civarında suyun dibine oturuncaya kadar kontrol edilemedi. İstanbul adlı yük gemisi batmadı; ancak Harem’de demir attı. E11 tarafından son yüzyıl içerisinde İstanbul’a yapılan ilk düşman saldırısı, Türk halkının moralini oldukça etkiledi ve şehirde paniğe yol açtı. E11, 27 Mayıs tarihinde İstanbul Boğazı’na geri döndü ve birkaç gemi daha batırdı; ancak torpidoların ateşlenmesi ve diğer bazı teknik konularda baş gösteren sorunlar nedeniyle 5 Haziran’da rotayı ülkesine çevirdi. Dönüş rotasında Çanakkale Boğazı’ndan geçerken, başka bir yük gemisi görüldü. Denizaltının kötü ve zayıf durumuna rağmen son iki torpido da ateşlenerek gemi batırıldı. Çanakkale’den geçerken bir demirli mayınla karşılaşıldı ve mayın yerinden çekilerek, denizaltının geçmesi sağlandı.

Denizaltının ilk seferinde, on bir gemi batırıldı veya büyük ölçüde hasar gördü. Bu rakamlar ile denizaltının kumandanı Martin Dunbar-Nasmith, Victoria Haçı ile ödüllendirilerek, Çanakkale deniz harekâtları süresince bu madalyayı alan üçüncü denizaltı kumandanı olmuştur.

8 Ağustos 1915 tarihinde ikinci seferinde olan E11; Çanakkale’deki Osmanlı Devleti savunmasına destek vermek üzere seyir halinde olan Barbaros Hayreddin zırhlısını, attığı tek bir torpido ile vurulmuş ve 253 mürettebatı ile batırmıştır.

HMS Dublin (1912)

HMS Dublin, Chatham ve Southampton gibi, ortalama maliyetleri 334.053 £ olan Town sınıfı hafif kruvazörlerden olan kruvazör savaş gemisi. Gemi 11 Nisan 1911’de İskoçya’nın Glasgow kenti yakınlarındaki Dalmuir’de yapım için planlanmıştır. Geminin yapımıysa Wm. Beardmore & Company adlı şirket tarafından gerçekleştirilmiştir. HMS Dublin için yapım süreci 30 Nisan 1912’de başlamış ve gemi Mart 1913’te bitmiştir.

Savaş öncesi kariyeri

Gemi ilk olarak 1913’te Birinci Savaş Filosu’na katılmıştır. Aynı yılın temmuz ayında ise Akdeniz’de etkin olan Birinci Hafif Kruvazör Filosu’na aktarılmıştır. Ancak Eylül 1913’ten 1914’ün sonuna dek İkinci Hafif Kruvazör Filosu’nun bir parçası olmuştur.

Goeben takibi

Kaptan John Kelly Alman kruvazörü Goeben’i hemen öncesinde patlak veren I. Dünya Savaşı sonrasında Kuzey Sicilya sahillerinde bulunan Messina’dan itibaren 4 Ağustos 1914’te takibe başladı. 6 Ağustos’ta yakıt ikmali yaptıktan sonra 14:00’da Malta’dan ayrılan Dublin, Amiral Ernest Troubridge’nin filosuna katıldı. 20:30’da Dublin’e Goeben’i gözleme ve gece müddetince torpido ile batırma buyruğu verildi. Yapılan gözlemler sonucunda, Kelly 03:30 civarında Goebenin beklenilen koordinatlarda olacağını umuluyordu ancak Goeben beklenilmeyen bir biçimde dümenini kuzeye doğru kırdı. Goeben 15 mil menzilli ağır silâhlara sahip olduğundan, gündüz vakti herhangi bir saldırı planlanmadı ve saldırı emri geri çekildi.

Gelibolu ve torpillenme

Şubat 1915’te, Dublin Çanakkale Boğazı’na hareket etti ve Çanakkale Savaşı’nın en ağır açılış saldırısı olan 25 Nisan taarruzunda yer aldı. 1915 Mayıs’ında ise Brindisi’ye gönderildi. Buradaki görevi, İtalyan ve Fransız kuvvetleriyle birlikte Arnavutluk kıyılarındaki süpürme harekâtına katılmaktı. Ancak Dublin 9 Haziran 1915’te bir Avusturya denizaltısı tarafından atılan torpidonun hedefi oldu ve ağır bir hasar aldı. Bunun üzerine Dublin 17 deniz mili kadar hızlanabilmeyi başararak Brindisi’ye döndü. Ancak onarım için Britanya’ya dönmek zorunda kaldı. Böylece birkaç aylığına etkin bahriye envanterinden çıkarıldı.

Britanya karasuları

Dublin İkinci hafif Kruvazör Filosu’nun yanında Southampton, Birmingham ve Nottingham ile birlikte Büyük Britanya Filosu’nda 1916’dan 1919’a kadar yer aldı. 31 Mayıs 1916’da ise Jutland Muharebesi’ne katıldı. Dublin daha sonraki bir gece görevi sırasında, 117 6-inç’lik top mermilerini Southampton’la birlikte ateşleyerek saldırdı ve bir denizaltı muhribini batırdı. Ancak buna rağmen, gemi birçok tehlike geçirdi ve 3 personelini kaybetti. Bunun yanında 27 asker de yaralandı. Gemideki onarım 17 Haziran’a kadar tamamlanamadı.

3 Mayıs 1917’de Kuzey Denizi’ne çıkan Dublin; HMAS Sydney ve dört zırhlı ile birlikte (Nepean, Obdurate, Pelican, Pylades), Forth ve Humber burunları arasındaki bir süpürme harekâtı için Rosyth’den ayrıldı. 10:25’te Dublin doğuya 17 mil uzaklıkta Zeppelin L43’ü gözlemledi. Hızla garip bir gemi yaklaşıyordu; her iki kruvazör derhal saldırı emri verdi. 10:54’te Dublin’in ön tarafından yara aldı. Zeppelin’in daha sonraki doğrudan saldırısı Dublin’de önemli hasarlar meydana getirdi.

Savaş sonrası kullanım

Dublin 1920 ile 1924 arasında Afrika merkezli 6. filoya aktarıldı. Daha sonra ise kısa bir süre Akdeniz merkezli 3. filoda yer aldı. Gemi 1926’da Troon’da bir hurdacıya satıldı. Ancak Troon’a gidemeden karaya oturdu. Daha sonra yüzdürülerek, 1927’de hurda olarak parçalandı.

 

HMS M28

HMS M28, Birinci Dünya Savaşı’nda Kraliyet Donanması’nın M15 sınıfı gözlem gemisiydi. İmroz Deniz Muharebesi’nde batırıldı.

Tasarımı

İlk olarak kıyı bombardıman gemisi olması düşünülmüştü. Birincil silahı, “Edgar” sınıfı kruvazör olan HMS Grafton’dan sökülmüş bir “9.2 inç MK VI” toptu. Buna ek olarak “QF 12 pdr 12 cwt” topu ve “QF 6 pdr Hotchkiss” uçaksavarı vardı.

Dört şaftın yanı sıra dört silindirli yarı dizel bir motoru vardı. 640 beygir gücüne sahip motor sayesinde saatte 20 kilometre (11 knot) hıza ulaşabiliyordu. 69 kişilik mürettebata göre tasarlandı.

Yapımı

“Sir Raylton Dixon & Co. Ltd.” tersanesinde, farklı bir tersanede kızağa konulan kardeş gemisi HMS M17 ile aynı tarihte, 1 Mart 1915’de kızağa konuldu. 119 gün sonra, 18 Haziran 1915 tarihindeyse suya indirildi. 34 gün su üzerinde devam eden çalışmaların ardından 1 Ağustos 1915’de hizmete girdi.

Birinci Dünya Savaşı

Verdiği hizmetin büyük bölümü Birinci Dünya Savaşı esnasında Ege Filosu’nda geçmiştir. Ege’deki kıyılarda bulunan Türk birliklerini vurmakla görevlendirilmiştir. 21 Ekim 1915 tarihinde “Dedeağaç” Bulgar limanını bombalamıştır.

19 Ocak 1918’de iki Alman-Türk gemisi Breslau ve Goeben, Çanakkale Boğazı’ndan Ege Denizi’ne geçti. İki gemi, yollarını kesmek üzere konuşlanmış; HMS M28‘in de HMS Raglan, HMS Lizard ve HMS Tigress ile dahil olduğu Kraliyet Donanması filotillası tarafından takip edildi. 20 Ocak 1918 tarihinde HMS Raglan, HMS Lizard ve HMS Tigress ile birlikte İmroz Adası’nın Kusu Koyu’nda konuşlanmışken, Goeben ve Breslau zırhlıları tarafından vurulmuştur. Kendisiyle beraber HMS Raglan’ın Kusu Koyu’nda vurulmaları, bugünkü adıyla İmroz Savaşı’na yol açmıştır. Savaş sonucunda batırılan HMS M28‘in 58 mürettebatı müttefik gemilerce kurtarılmıştır. Kalan 11 mürettebat ise ölmüştür.

HMS Raglan

HMS Raglan, Birinci Dünya Savaşı’nda Kraliyet Donanması’nın sahip olduğu bir abercrombie sınıfı gözlem gemisiydi.

Tasarımı

3 Kasım 1914 tarihinde, Bethlehem Steel firmasından Charles M. Schwab, Winston Churchill’e iki kardeş gemide; sekiz adet “14”/45 kalibre BL MK II” top kullanılmasını teklif etti. Bunun ardından Kraliyet Donanması tarafından hızla, taretlerin kullanılması ve kıyı bombardımanı için bir gözlem gemisi sınıfı tasarlandı.

Yapımı

HMS Raglan, “Harland and Wolff Ltd.” tersanesinde 1 Aralık 1914 tarihinde kızağa konuldu. Amerika henüz tarafsız olduğundan, gemiye ilk olarak Amerikan Generali Robert E Lee’nin onuruna, onun ismi verilmişti. 31 Mayıs 1915 tarihinde ise geminin adı “HMS M3” olarak değiştirildi. 20 Haziran 1915’de ise “HMS Lord Raglan” ismini aldı. 23 Haziran 1915’de son olarak “HMS Raglan” olarak isimlendirildi.

Kariyeri

HMS Raglan, Haziran 1915’de Çanakkale’deki deniz harekâtına katıldı. Daha sonra ise Doğu Akdeniz’de, Gökçeada’da kaldı. 20 Haziran 1918 tarihinde; HMS Agamemnon ve HMS Lord Nelson savaş gemileri yokken, HMS Raglan’ın da arasında bulunduğu bir filo; Türk savaş gemisi Yavuz Sultan Selim, hafif kruvazör Midilli ve dört muhrip tarafından saldırıya uğradı. HMS M28 gözlem gemisinin de battığı bu saldırıda; HMS Raglan, 127 mürettebatıyla battı. Yavuz Sultan Selim ve Midilli gemileri mayın sahasına girdi. Midilli batarken, Yavuz Sultan Selim gemisi ise büyük zarar gördü.

 

Mesudiye (zırhlı)

Mesudiye, Osmanlı Devleti’nde Abdülaziz döneminde başlatılan donanma seferberliği ile Osmanlı Donanması’na katılmış bir gemidir. 1872 yılında İngiltere’nin Thames Iron Works tersanesinde yapılmaya başlandı ve 1874’te denize indi.
1875 yılında İstanbul’a gelen gemi modern teknolojide silahlarla donatılmış, donanmaya meraklı padişahın gözbebeği olmuştu, ama 1876’da Abdülaziz’in devrilmesinde de gemi büyük rol oynadı.
Zırhlı, 1903 yılında, bakım onarım için, İtalya’nın Cenova kentindeki Ansaldo tersanelerine yolladı.Hızı 17 mile çıkarıldı ve topları büyük ölçüde elden geçirildi.
Önemli ateş gücüne sahip olması nedeniyle I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de karadaki istihkâmlara yardımcı olması için yüzer tabya olarak kullanılmak istendi ve Sarısığılar mevkiinde sığ suda demirlendi.
Ama savaşın hemen başında, 13 Aralık 1914 günü teğmen Norman Douglas Holbrook emrindeki B11 denizaltısı tarafından batırıldı. 598 kişilik mürettebatından 10 subay ve 15 er öldü.

 

HMS Lord Nelson (1906)

HMS Lord Nelson, Lord Nelson zırhlı savaş gemisi sınıfına mensup, Kraliyet Donanması’na ait son ön-dretnot. 1906’da denize indirildi ve 1908’de göreve başladı. Lord Nelson, I. Dünya Savaşı 1914 yılında başladığında Manş Denizi Filosunun bayrak gemisiydi. 1915 yılı başlarında Akdeniz’de görev yapmaya başladı ve Çanakkale Savaşı’ndaki deniz harekâtlarına katıldı. Harekâtlar sonrasında orada kaldı ve sonraları adı Ege Filosu olarak değiştirilen Doğu Akdeniz Filosu’nun bayrak gemisi oldu. 1918 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun teslimiyeti üzerine Karadeniz’e hareket etti ve 1919 yılında Birleşik Krallık’a geri dönüşüne kadar bayrak gemisi olarak görevini sürdürdü. 1920 yılında hurdaya çıkarıldı.

Tasarım ve inşa

HMS Lord Nelson, Palmers Gemi İnşa ve Demircilik Şirketi tarafından Jarrow’da, 18 Mayıs 1905 tarihinde kızağa kondu ve 4 Eylül 1906 tarihinde denize indirildi. 305 mm’lik (12 inç) topların montajı oldukça gecikti, HMS Dreadnought ‘un taretlerinin aynısı monte edildi ve Ekim 1908’e kadar çalışmalar tam olarak bitirilemedi. Kraliyet Donanması için belirlenen son ön-dretnot olmamasına rağmen donanmaya katılan son ön-dretnot oldu.

Lord Nelson inşa edildiğinde ağır yük ile deplasmanı 18.106 ton idi, uzunluğu 135,2 m, genişliği 24,2 m ve su çekimi de 7,9 m idi. Gemi dört silindirli üç genleşmeli motorlarla donatılmıştı, 16.750 beygir gücüne (12.490 kW) ulaşabiliyordu ve maksimum hızı 18 kn (33 km/h; 21 mph) idi.

Biri ön diğeri arka kısımda olmak üzere iki adet ikiz taret kuleleri vardı, bu kuleler 305 mm’lik (12 inç) toplarla donatıldı. İkincil silahları on adet 234 mm’lik (9,2 inç) toplardan oluşuyordu, sekizi üst güvertenin her köşesinde bulunan ikiz taret kulelerinde bulunuyordu, bir taret kulesi ise bunların arasında idi. Torpido botlara karşı yirmi dört adet QF 12 libre 18 cwt deniz topu ve iki adet 3 libre top ile donatılmıştı. Gemi aynı zamanda su altında beş adet 457 mm’lik torpido tüpü ile donatılmıştı, gemide 23 adet torpido bulunuyordu.

Hizmet dönemi

I. Dünya Savaşı öncesi

HMS Lord Nelson, 1 Aralık 1908 tarihinde Home Filosunun Nore Komutanlığı’na bağlı olarak çekirdek kadroyla Chatham Tersanesinde ihtiyat kuvvetine ayrılarak göreve başladı. Lord Nelson Nore Komutanlığı sancak gemisi HMS Magnificent’ten görevi devralarak ilk “gerçek” görevine 5 Ocak 1909’da başladı. 1909 Nisan’ında Birinci Tümene bağlandı. Ocak 1911’de İkinci Tümene, Mayıs 1912’de 2. Savaş Filosuna transfer edildi. Eylül 1913’te geçici olarak 4. Savaş Filosuna transfer edildi. Nisan 1914’te Manş Denizi Filosu sancak gemisi HMS Queen’den görevi devraldı.

I. Dünya Savaşı

Lord Nelson, Ağustos 1914’te, (I. Dünya Savaşı başlangıcında) Manş Denizi Filosunun bayrak gemisi olarak atandı ve Portland Adası’nda konumlandırıldı. Sir John French komutasındaki British Expeditionary Force’un Fransa’ya deniz üzerinden transferinin güvenliğini sağladı. 14 Kasım 1914 tarihinde İngiliz kıyılarını olası Alman saldırılarına karşı korumak üzere görevlendirilerek Sheerness’e gönderildi. 30 Aralık 1914 tarihinde Portland Harbour’a döndü ve Şubat 1915’e kadar Manş Denizi’nde devriye gezdi.

Çanakkale Seferi, 1915-1916

Şubat 1915’te Lord Nelson, Çanakkale Deniz Harekâtları’na katılmak üzere Çanakkale’ye çağrıldı. 18 Şubat 1915’te Portland’dan ayrıldı ve 26 Şubat 1915’te Mondros Limanı’nda Çanakkale Savaş Filosu’na katıldı. Osmanlı hisarlarının ve sığınaklarının bombalanmasında yer aldı, Mart ayının başındaki ilk çıkartmaları destekledi. Osmanlı direnişi Lord Nelson’u 7 Mart 1915’te şiddetle engellemeyi başardı ve gemi birkaç kez vuruldu; geminin üstyapısı ve donatımı hasar gördü, bir darbe ile iki kömür deposu sular altında kaldı. Malta’da onarıldı ve geri dönerek 18 Mart 1915’teki ana saldırıya katıldı. Daha sonra, İkinci Kirte Muharebesi öncesinde 6 Mayıs 1915’te Osmanlı top bataryalarını topa tuttu.

12 Mayıs 1915’te Lord Nelson, Britanya Çanakkale Savaş Filosu’na bağlı HMS Queen Elizabeth’ten bayrak gemisi görevini devraldı, Rosslyn Wemyss’in bayrağı asıldı. Lord Nelson 20 Haziran 1915’te Gelibolu’da rıhtımları ve ticaret filolarını bombaladı. Gözlem balonuyla desteklenen gemi önemli hasarlar verdi.

Lord Kitchener Kasım ve 22 Aralık 1915’te gemiyi karargah gemisine çevirdi.  Koramiral John de Robeck gemi komuta görevini Rosslyn Wemyss’ten devralınca Lord Nelson’a kendi sancağını astı.

1916-1918 Akdeniz operasyonları

Lord Nelson’un hiçbir kayıp vermediği Çanakkale seferinin Ocak 1916’da sona ermesiyle beraber bölgedeki İngiliz deniz kuvvetleri tekrar organize edildi. Lord Nelson, Ağustos 1917’de Ege Filosu adını alacak olan Doğu Akdeniz Filosu’nun bayrak gemisi yapıldı. Bu filo, müttefik adalarını korumak, Selanik’teki Britanya Ordusu’na destek olmak ve Çanakkale Boğazı’ndan herhangi bir çıkış teşebbüsünde bulunabilecek Alman muharebe kruvazörü Goeben ile hafif kruvazör Breslau’ya karşı nöbet tutmak üzere bölgeye yayıldı. Lord Nelson, savaşın geri kalanını Selanik’te ve Mondros’ta geçirdi. Kardeş gemisi Agamemnonla iki alternatif üs arasında nöbet değişimi yapıyordu; Lord Nelson çoğunlukla Selanik’te, Agamemnon ise Mondros’ta bulunuyordu.

Donanma tarihçisi Ian Buxton’a göre Kraliyet Donanmasının en önemli görevi Çanakkale Boğazı’nı ablukaya almak ve böylece Doğu Akdeniz’i Goeben’in çıkışına karşı korumaktı.  12 Ocak 1918’de Tuğamiral Arthur Hayes-Sadler, Mondros’ta Ege Filosu’nun yeni komutanı olarak Lord Nelson’a kendi sancağını astı. Britanya Ordusu komutanıyla Selanik’te buluşmak üzere gitmesi gereken Arthur Hayes-Sadler, bu iş için şahsî yatını yetersiz buldu ve Lord Nelson’la gitti.  Bu nedenle Lord Nelson, Alman kruvazörleri Goeben ile Breslau’nun 20 Ocak 1918’deki çıkışının önlenmesi harekâtında yer alamadı. Gemi, geri dönerek İmroz Deniz Muharebesi’ne katılamayacak kadar uzaktaydı; Goeben’in boğaza sığınmak üzere geri çekilirken yolunu kesmeye yetecek kadar vakti de yoktu. Lord Nelson, Ekim 1918’de Malta’da kısa bir tamirden geçti.

I. Dünya Savaşı sonrası

Osmanlı İmparatorluğu’yla imzalanan ateşkes antlaşmasının ardından Kasım 1918’de İstanbul’a gidecek olan İngiliz Filosu’nda Lord Nelson da yer alıyordu,  daha sonra Karadeniz’de bayrak gemisi olarak hizmet etti.  Nisan 1919’da Grandük Nikolay Nikolayeviç Romanov ile Grandük Peter Nikolayeviç, Rusya’dan Cenova’ya Lord Nelson ile götürüldü.

Gemi, Mayıs 1919’da Birleşik Krallık’a döndü ve satılık listesine ekleneceği Ağustos ayına kadar yedek kuvvette kaldı. 4 Haziran 1920’de Dover merkezli Stanlee Shipbreaking Company’ye satıldı. Ardından 8 Kasım 1920’de Slough Trading Company’ye ve sonrasında da Alman hurdacılara satıldı. Ocak 1922’de parçalanmak üzere Almanya’ya çekildi.

Midilli kruvazörü (Breslav)

Midilli, Goeben’in yol arkadaşı, Alman Magdeburg sınıfı hafif kruvazörü SMS Breslau’nun 1910’da başlanan yapımı 16 Mayıs 1911’de bitti ve Goeben’le birlikte Alman Akdeniz Filosu’na katıldı.

Gelecekte Nazi Almanyası’nın U-bot’larının taktiksel dehası ve komutanı olacak olan Karl Dönitz de bu gemide görev yapmaktaydı.

Yavuz ve Midilli Olayı

Akdeniz’de Osmanlı Donanması’na katılma emrini alan Amiral Souchon yönetiminde 10 Ağustos’ta Goeben ile birlikte Çanakkale Boğazı’ndan Marmara’ya giren geminin, 16 Ağustos’ta Osmanlı Devleti’ne satıldığı Alman Hükümeti tarafından açıklandı. Amiral Souchon, Erkan-ı Harbiye Reisi Enver Paşa ile Rusya’nın Sivastopol liman kentine bir baskın planladı ve bunu uygulamaya koyarak 29 Ekim sabahı Rus liman ve gemilerine baskın düzenledi. Osmanlı Donanması tarafından “Midilli” ismi verilmiş gemi bu baskında görev yaptı. Ünlü Sivastopol baskınından sonra 2 Kasım’da Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.

Harekâtları

Özellikle Karadeniz ve Boğazlar’da görev yapan Midilli Osmanlı Donanması’ndaki günlerini Karadeniz’de Rus muhrip ve kruvazör akınlarına karşı harekatlar ve konvoy görevleri ile geçirmiştir.

İmroz baskını

Osmanlı deniz kuvvetinin Ege’deki İtilaf Devletleri Donanması’yla açık çatışmaya giremeyeceği ve anca küçük baskınlarla rahatsızlık verebileceği inancı güçlendiğinde Amiral Souchon’un yerine 30 Eylül 1917’de atanan Koramiral Von Rebeur Paschwitz Yavuz, Midilli, Muavenet-i Milliye, Numune-i Hamiyet, Basra ve Samsun muhripleri ile İngiliz Donanması’nın üslendiği Gökçeada(İmroz)’ya baskın yapmayı düşündü.

Yavuz ve Midilli asıl baskına katılırken, diğer gemiler güvenliği sağlamak için Boğaz’ın girişinde bekledi. Paschwitz’in planına göre Yavuz aşırtma atış ile Mondros Limanı’nı bombalarken, Midilli de limanın güneyinde konumlanıp, çıkmak isteyen gemilere ateş edecekti. Bu arada yolda Yavuz Kefalo’daki telsiz istasyonunu bombalayıp iki bin tonluk nakliyeyi batırırken, Midilli de karadaki telsiz ve uçak istasyonlarını tahrip etti.

20 Ocak 1918 günü baskın anında Yavuz’un önünde seyreden Midilli mertçe çarpışırken aniden bir mayına çarptı; mayın dümen ve makineyi kullanılamaz hale getirdi ve gemi hareket edemedi. Bu patlama etkisinde sürüklenirken ikinci, üçüncü ve dördüncü mayınlar da patladı ve en son beşinci mayında gemiyi terk emri verildi.

Gemi batarken kurtarma için olay yerine gelen muhripler 475 kişilik gemi mürettebatından 172 kişiyi ancak kurtarabildi. Yavuz üç mayın yarası alırken İngilizlerin HMS Raglan ve M28 monitörleri batırıldı. Midilli ise son seferini yapmış oldu.

Yavuz muharebe kruvazörü ( Goeben)

Yavuz Muharebe Kruvazörü, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesinde önemli rol oynayan savaş gemisidir.

Alman İmparatorluk Donanması için kardeş gemisi SMS Moltke ile beraber 1911’de Hamburg tersanelerinde yapılan Moltke sınıfı iki gemiden biri olan SMS Goeben, önceki nesil Alman savaş kruvazörü SMS Von der Tann ile benzer bir tasarıma sahipti; ancak boyutları daha büyük, zırh koruması daha fazlaydı ve üzerinde iki ana top bulunan fazladan bir tarete sahipti. İngiliz rakibi Indefatigable sınıfı muharebe kruvazörlerine kıyasla Goeben ve Moltke kayda değer biçimde daha büyük ve daha zırhlıydılar.

1912’de SMS Goeben, hafif kruvazör SMS Breslau ile birlikte Alman Akdeniz Savaş Filosu’nu oluşturdu ve Balkan Savaşları boyunca Akdeniz’de devriye görevi üstlendi. 28 Temmuz 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Goeben ve Breslau İngiliz Akdeniz Donanması’nın takibinden kaçarak İstanbul’a ulaştılar. İki gemi 16 Ağustos 1914’te Osmanlı Donanması’na verildi. SMS Goeben, Osmanlı hizmetine girdiğinde Yavuz Sultan Selim veya kısaca Yavuz adını aldı. 1936 yılında adı resmen TCG Yavuz (“Türkiye Cumhuriyeti Gemisi Yavuz”) olarak değiştirildi. 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıdı. Yavuz, 1950 yılında hizmetten çekilene dek Türk Donanması’nın bayrak gemisi olarak görev yaptı.

TCG Yavuz, Alman hükümetinin Türkiye’nin gemiyi geri almaları teklifini reddetmesinin ardından 1973-1976 yılları arasında söküldü. Alman İmparatorluk Donanması tarafından inşa edilen gemilerin en son söküleni olan Yavuz, aynı zamanda tüm muharebe kruvazörleri ve drednotlar arasında en uzun süre hizmette kalanıdır.

İnşası

Alman İmparatorluk Donanması, üçüncü Alman savaş kruvazörü olan Goeben’i 8 Nisan 1909’da “H” geçici adı ve 201 inşa numarasıyla Hamburg’daki Blohm & Voss tersanesine sipariş verdi. Omurgası 19 Ağustos’ta kızağa kondu, teknesinin inşası tamamlandıktan sonra gemi 28 Mart 1911’de denize indirildi. Donatımının tamamlanmasının ardından 2 Temmuz 1912’de Alman Donanması’na katıldı.

Goeben 186.6 metre uzunluğunda, 29.4 metre genişliğinde ve tam yükle 9.19 metre su çekimine sahipti. Geminin normal ağırlığı 22,616 t (22,259 long ton), tam yüklü ağırlığı 25,300 t (24,900 long ton) idi. Goeben, toplam 52,000 shp (39,000 kW) güç üreten iki set Parsons buhar türbini ve 24 kömürle çalışan Schulz-Thornycroft buhar kazanı ile maksimum saatte 25.5 deniz mili (47.2 km/sa; 29.3 mil/saat) hıza ulaşabiliyordu. Geminin maksimum menzili ise saatte 14 deniz mili (26 km/sa; 16 mil/saat) hızla 4,120 deniz miliydi (7,630 km; 4,740 mil).

Geminin ana bataryası, beş ikiz tarette toplam 10 adet 28 cm’lik (11 inç) toptan oluşuyordu. İkincil silahları geminin ortasında kazamatlarda yer alan 12 adet 15 cm’lik (5.9 inç) top ile başta, kıçta ve kumanda kulesiyle kaptan köşkü etrafında yer alan 12 adet 8.8 cm’lik (3.5 inç) toptan oluşuyordu. Gemide ayrıca su hattının altında dört adet 50 cm’lik (20 inç) torpido tüpü bulunmaktaydı.

Balkan Savaşları

Ekim 1912’de Birinci Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Alman Genelkurmayı, Alman gücünü Akdeniz’de gösterecek bir Akdeniz Kuvveti  kurulmasına karar vererek Goeben ile hafif kruvazör Breslau’yu İstanbul’a gönderdi. İki gemi 4 Kasım’da Kiel’den yola çıkarak 15 Kasım 1912’de İstanbul’a vardılar. Nisan 1913’ten sonra Goeben, aralarında Venedik, Pola ve Napoli’nin de bulunduğu birçok Akdeniz limanını ziyaret ettikten sonra Arnavutluk sularına yöneldi. Bu yolculuğun ardından filo tekrar Pola’ya döndü ve 21 Ağustos-16 Ekim 1913 arası bakım için Pola’da kaldı.

29 Haziran 1913’te İkinci Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Akdeniz Kuvveti tekrar bölgede konuşlandı. 23 Ekim 1913’te Konteramiral Souchon kuvvetin komutasına geçti. Goeben ve Breslau Akdeniz’deki faaliyetlerine devam etiler ve I. Dünya Savaşı başlayana kadar 80 civarında liman ziyaret ettiler. Donanma, Goeben’i kardeş gemi SMS Moltke ile değiştirmeyi planladıysa da, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ın 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da suikasta uğraması ve ardından Büyük Güçler arasında gittikçe tırmanan gerilim bu planın uygulanmasını engelledi.

Suikastin ardından Amiral Souchon Müttefik Güçler ile Üçlü Entente arasında savaşın kaçınılmaz olduğunu değerlendirdi ve gemilerine bakım için Pola’ya gitme emrini verdi.  Almanya’dan gelen mühendisler gemi üzerinde bakım çalışması yaptı.  Goeben’in 4,460 kazan tüpü değiştirildi ve genel bakımı yapıldı. Bakımların tamamlanmasının ardından gemiler Messina’ya doğru yola çıktılar.

Birinci Dünya Savaşı

Goeben ve Breslau’nun takibi

II. Kayzer Wilhelm, savaş çıkması durumunda Goeben ve Breslau’nun ya batı Akdeniz’de akınlar yaparak Kuzey Afrika’daki Fransız askerlerinin Avrupa’ya dönmesini engellemesini,  ya da Cebelitarık’tan geçip Atlas Okyanusu’na çıkarak Alman sularına dönmesini emretmişti. Hangisinin yapılacağı filo komutanının taktik duruma göre vereceği bir karardı.  3 Ağustos 1914’te iki gemi Cezayir’e doğru yoldayken Amiral Souchon Almanya’nın Fransa’ya savaş ilan ettiği haberini aldı. Kayzer’in emrine uyan Goeben Philippeville (bugünkü Skikda, Cezayir) kentini 10 dakika boyunca bombaladı. Bu sırada Breslau da Bône (bugünkü Annaba) şehrini bombalamaktaydı.  Kayzer’in emirlerini açıkça hiçe sayan amiraller Alfred von Tirpitz ve Hugo von Pohl, Kayzer’e bilgi vermeden Souchon’a bombardımanın ardından İstanbul’a hareket etme emri verdiler.

Goeben’in İstanbul’a ulaşacak kadar kömürü olmaması sebebiyle Souchon, gemilerini Messina’ya yönlendirdi. Almanlar, İngiliz muharebe kruvazörleri HMS Indefatigable ve HMS Indomitable ile karşılaştılar, ancak Almanya henüz İngiltere ile savaşa girmediği için bir çatışma olmadı. İngiliz gemileri Goeben ve Breslau’yu takibe aldılar, fakat Almanlar İngilizlerden kaçmayı başararak 5 Ağustos’ta Messina’ya vardılar.

Messina’da yakıt ikmali, İtalya’nın 2 Ağustos’ta tarafsızlığını ilan etmesi sebebiyle karmaşık bir hal aldı. Uluslararası kanunlara göre savaş gemileri tarafsız bir limanda en fazla 24 saat kalabilirdi.  Limandaki Alman taraftarı İtalyan denizcilik otoritesi, Goeben ve Breslau’nun limanda 36 saat kalarak bir Alman kömür gemisinden kömür ikmali yapmalarına izin verdi.  Fazladan geçirilen zaman dahi Goeben’in kömür depoları İstanbul’a ulaşacak kadar yakıtla doldurulamamıştı, bu sebepten Amiral Souchon Ege Denizi’nde bir başka Alman kömür gemisiyle bir buluşma ayarladı.  Fransız komutan Amiral Lapeyrère’nin Almanların ya Akdeniz’den çıkış yapacağı ya da Pola’ya giderek Avusturya donanması ile buluşacağı düşüncesi sebebiyle Fransız Akdeniz filosu batı Akdeniz’de kaldı.

Souchon’un iki gemisi, 6 Ağustos gününün erken saatlerinde Messina Boğazı’nın güneyinden geçerek limandan ayrılıp Doğu Akdeniz’e doğru yola çıktılar. Peşlerindeki iki İngiliz muharebe kruvazörü 100 mil gerilerindeydi, üçüncü İngiliz muharebe kruvazörü HMS Inflexible ise Bizerta, Tunus’ta kömür almaktaydı. Souchon’un yolundaki tek İngiliz kuvveti Tümamiral Ernest Troubridge komutasında zırhlı kruvazörler HMS Defence, HMS Black Prince, HMS Duke of Edinburgh ve HMS Warrior’dan oluşan 1. Kruvazör Filosu’ydu.

Almanlar, Troubridge’i şaşırtmak amacıyla öncelikle Adriyatik Denizi’ne yöneldiler. İngiliz filosu, Almanları Adriyatik’in girişinde karşılamak için yola koyuldu. Hatasının farkına varan Troubridge, rotasını tersine çevirdi ve hafif kruvazör HMS Dublin ve iki destroyerine Almanlar üzerine torpido saldırısı yapma emrini verdi. Breslau’nun gözcülerinin İngiliz gemilerini farketmesi üzerine iki Alman gemisi de karanlıktan yararlanarak takipçilerinden kaçmayı başardılar. Goeben’in 28 cm’lik toplarına karşı elindeki dört eski zırhlı kruvazörle çıkmanın intihar olacağını düşünen Troubridge 7 Ağustos günü erken saatlerde kovalamacayı bıraktı. Souchon için İstanbul yolu böylece açılmış oldu.

Goeben, Nakşa açıklarında kömür depolarını doldurdu. 10 Ağustos günü öğleden sonrası iki gemi Çanakkale Boğazı’na girerek bir Osmanlı öncü gemisi rehberliğinde Marmara Denizi’ni geçtiler. Tarafsızlık kurallarının çevresinden dolanmak için 16 Ağustos’ta Almanlar iki geminin Osmanlı Donanması’na katıldığını ilan ettiler. 23 Eylül’de Amiral Souchon Türk donanmasının komutasına getirildi. Goeben yeniden adlandırılarak Yavuz Sultan Selim, Breslau ise Midilli isimlerini aldılar. Gemilerin Alman mürettebatı Osmanlı üniformaları giydiler ve fes taktılar.

Karadeniz Operasyonları

1914

29 Ekim’de Yavuz, Çarlık Rusya’sına karşı ilk operasyonuna çıkarak Sivastopol limanını bombaladı. Bombardıman sırasında Osmanlı İmparatorluğu henüz müttefik devletlerle savaşa girmemişti. Bombardıman sırasında 25.4 cm’lik (10 inç) bir top mermisi Yavuz’un arka bacasına isabet etti, ancak patlamadı ve önemsiz bir hasara yol açtı. Geminin aldığı başka iki isabet de küçük çaplı hasar yarattı. Yavuz ve eskortları bombardıman sırasında aktif olmayan bir Rus deniz mayını tarlasından geçtiler.  Türk sularına dönüş yolunda Yavuz, Rus mayın gemisi Prut ile karşılaştı, ancak Prut güvertesindeki 700 mayınla kendini batırdı.  Bu karşılaşma sırasında Prut’a eskortluk yapan Rus destroyeri Leytenant Puşçin ise Yavuz’un ikinci bataryasından açılan ateşten isabet eden iki 15 cm’lik mermi ile hasara uğratıldı. Bombardımana tepki olarak Rusya, 1 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ederek Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na katılmasına sebep oldu. 3 Kasım’da Fransız ve İngiliz gemileri Çanakkale Boğazı’ndaki Türk savunma tabyalarını bombaladı, iki gün sonra da resmen savaş ilan ettiler.  Prut ve Leytenant Puşçin gemilerinin başına gelenleri göz önünde bulunduran Rusya, tüm Karadeniz filosunu bir araya toplayarak Yavuz’un tüm donanma gemilerini teker teker batırmasının önüne geçmeye çalıştı.

Yavuz ve Midilli, 18 Kasım’da Trabzon’un bombardımanından dönen Rus Karadeniz Filosu’yla Kırım’ın 17 deniz mili (31 km; 20 mil) açığında karşılaşarak Sarıç Burnu Muharebesi’ne girişti. Öğle saatleri olmasına rağmen hava sisliydi ve filoların büyük gemileri birbirlerini ilk başta göremediler. Rus Karadeniz Filosu, 1905 Rus-Japon Savaşı’nın deneyimiyle savaştan önce birçok geminin ateşinin bir ana gemi tarafından yönlendirilerek tek bir düşman üzerine yoğunlaştırılmasına dayanan bir savaş taktiği geliştirmişti. Rus zırhlısı Evstafi, filonun ana gemisi Ioann Zlatoust zırhlısı Yavuz’u görene dek ateş etmedi. Ana gemiden Evstafi’ye ulaşan hatalı atış komutları, geminin kendi hesabı olan 7.000 metreden 4.000 metre fazlasına göreydi, bu sebepten Evstafi, Yavuz dönüp ana bataryasından ateş etmeye başlamadan önce kendi hesaplarına göre ateş açtı.  Rus gemisinin ilk salvosundan bir 12 inçlik mermi, Yavuz’un 15 cm’lik ikincil bataryalarından birinin kazamat zırhını kısmen delerek ateşlenmeye hazır cephanelerin bir kısmını havaya uçurdu ve silahın tüm mürettebatının ölümüne yol açan bir yangın başlattı.  Toplam 13 mürettebat öldü, üç mürettebat ise yaralandı.

Yavuz ateşe karşılık verdi ve Evstafi’yi orta bacasından vurdu; isabet eden mermi bacadan geçip ateş kontrol telsizinin antenini parçaladı. Telsiz bağlantısını kaybeden Evstafi, Ioann Zlatoust’un hatalı menzil ölçümünü düzeltemeyince filonun geri kalanı ya hatalı atış komutlarını kullandılar ya da Yavuz’u hiç göremediler ve hiçbir isabet kaydedemediler. Bu sırada Yavuz, Evstafi zırhlısını dört kez daha vurdu, mermilerden biri patlamadı. Tümamiral Wilhelm Souchon 14 dakikalık muharebenin ardından temas kesmeye karar verdi.  Atılan 19 mermiden isabet eden dört 28 cm’lik (11 inç) mermi toplam 34 Rus mürettebatı öldürdü, 24’ünü yaraladı.

Sonraki ay, 5-6 Aralık’ta Yavuz ve Midilli asker nakliye hatlarını korudu, 10 Aralık’ta ise Yavuz Batum’u bombaladı. 23 Aralık’ta Yavuz ve Hamidiye Kruvazörü üç taşıma gemisine Trabzon’a dek eskortluk yaptı. 26 Aralık’ta başka bir asker transferi operasyonundan dönerken Yavuz, İstanbul Boğazı girişinin bir deniz mili açığında bir mayına çarptı. Geminin sancak tarafında, komuta kulesinin altında patlayan mayın geminin teknesinde 50 metrekarelik bir delik açtı, ancak su geçirmez torpido bölmesi hasar görmedi. İki dakika sonra Yavuz bu kez iskele tarafından başka bir mayına çarptı. İkinci mayın iskele ana top bataryasının hemen ön kısmında 64 metrekarelik bir delik daha açtı. Su geçirmez bölmeler 30 cm kadar çöktü, ancak geminin daha fazla su almasını engelledi. Ancak gemi açılan iki delikten toplamda 600 ton su almıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nda Yavuz’un tamiri için yeterli büyüklükte bir tersane olmadığı için tamiratlar gemi etrafına geçici sandık barajlar kurularak ve gemideki su boşaltılarak gerçekleştirildi. Gemideki delikler betonla kapatıldı. Beton yamalar kalıcı tamirat yapılana dek birkaç yıl boyunca iş gördüler.

1915

Hâlâ hasarlı olan Yavuz, 28 Ocak ve 7 Şubat’ta iki kez Boğaziçi’nden çıkarak Rus donanmasından kaçması için Midilli’ye ve Hamidiye Kruvazörü’ne yardım etti. Daha sonra mayın hasarının tamiri için mayıs ayına dek tamirde kaldı.

1 Nisan’da Yavuz, tamiri tamamlanmadığı halde Midilli ile beraber bir kez daha İstanbul’dan ayrılarak Hamidiye ve Mecidiye kruvazörlerinin Odessa bombardıman görevinden dönüşlerinde korumaya gitti. Hamidiye ve Mecidiye, şiddetli akıntılar nedeniyle rotalarından 15 deniz mili saptılar, rota düzeltmesinin ardından Odessa’ya yöneldiler, ancak Mecidiye bir mayına çarparak batınca saldırı iptal edildi.  Bu sıralarda Yavuz ve Midilli Sivastopol açıklarına varıp iki buharlı kargo gemisi batırdı. Rus filosu gün boyunca iki gemiyi takip etti, gün batımında ise birçok destroyeri torpido saldırısı için ana filodan bağımsız gönderdi. Sadece Gnevny destroyeri iki gemiye yeterince yaklaşıp bir torpido atışı yaptı, ancak ıskaladı. Yavuz ve Midilli İstanbul’a hasar görmeden döndüler.

25 Nisan’da Rus donanması, müttefiklerin Gelibolu çıkarması ile aynı günde İstanbul Boğazı’nın girişindeki tabyaları bombaladı. İki gün sonra Yavuz, müttefik askerlerini bombalamak için Turgut Reis drednot-öncesi zırhlısı ile birlikte Çanakkale Boğazı’na doğru yola çıktı. Şafakta HMS Queen Elizabeth tarafından salınan bir gözetleme balonu iki gemiyi bombardıman pozisyonu alırken tespit etti. Queen Elizabeth tarafından atılan ilk 15 cm’lik mermi Yavuz’un çok yakınına düşünce Yavuz ateş pozisyonundan çıkıp denize inen uçurumların yakınına yol aldı, bu sayede İngiliz gemisinin toplarının ateş alınından çıktı. 30 Nisan’da Yavuz bir kez daha ateş açmak için pozisyon aldı, ancak bu kez de Çanakkale’deki Türk karargahını bombalamak içi pozisyon alan ön dretnot zırhlı HMS Lord Nelson tarafından görüldü. İngiliz gemisi Yavuz görüş alanından çıkana dek beş isabetsiz atış yapabildi.

1 Mayıs günü Rus donanmasının İstanbul Boğazı girişindeki tabyaları bir kez daha bombalaması üzerine Yavuz, Beykoz koyuna doğru yola çıktı. 7 Mayıs civarı Yavuz bir kez daha Karadeniz’e açılarak Sivastopol’e dek Rus gemilerini aradı, ancak bulamadı. Ana toplarında az cephane kalması sebebiyle Sivastopol’ü bombalamadı. 10 Mayıs sabahı dönüş yolundayken gemi gözcüleri iki Rus ön-dretnotu olan Tri Sviatitelia ve Pantelimon gemilerini gördüler. Yavuz iki gemiyle çatışmaya girdi. Çatışmanın ilk 10 dakikasında Yavuz ciddi bir hasara yol açmayan iki isabet alınca Amiral Souchon çatışmayı keserek Rus hafif gemilerinin takibinde İstanbul’a yöneldi.  Mayıs ayının ilerleyen günlerinde geminin 15 cm’lik toplarından ikisi kıyıda kullanılmak üzere gemiden söküldü.  Kıç güvertedeki dört adet 8.8 cm’lik top da aynı zamanda gemiden söküldü,  1915 sonlarında bu silahlar yerine dört adet 8.8 cm’lik uçaksavar topu monte edilecekti.

18 Temmuz’da Midilli bir kez daha mayına çarparak 600 ton su aldı. Hasarlı gemi Zonguldak’tan İstanbul’a kömür taşıyan konvoylara eskortluk edemeyecekti. Bu durum üzerine Yavuz eskortluk görevine getirildi. 10 Ağustos’ta Yavuz, Hamidiye ve üç torpido bot eşliğinde yol alan beş kömür gemisinde oluşan konvoyu koruma görevine çıktı. Yolculuk esnasında Rus denizaltısı Tyulen konvoya saldırarak kömür gemilerinde birini batırdı. Ertesi gün Tyulen ve başka bir denizaltı Yavuz’a saldırmayı denedi, ancak atış pozisyonu almayı başaramadılar.

5 Eylül’de Rus destroyerleri Bystry ve Pronzitelni, Hamidiye ve iki torpido bot eşliğinde bir Türk konvoyuna saldırdılar. Hamidiye’nin 15 cm’lik topları çatışma sırasında görev dışı kalınca Yavuz çatışmaya gönderildi, ancak çok geç kalmıştı. Yavuz vardığında Türk kargo gemileri, Ruslar tarafından ele geçirilmemeleri amacıyla karaya oturtulmuştu.

21 Eylül’de Yavuz, Türk kömür gemilerine saldıran üç Rus destroyerini uzaklaştırmak için bir kez daha İstanbul’dan demir aldı. Konvoy eskortluğu görevleri, 14 Kasım’da Rus denizaltısı Morzh İstanbul Boğazı’nın hemen girişinde Yavuz’a iki torpido ateşleyip neredeyse vurduğunda sona erdi. Amiral Souchon Yavuz’un karşı karşıya olduğu riskin çok fazla olması sebebiyle konvoy sistemini askıya aldı. Bunun yerine sadece Zonguldak’tan İstanbul’a bir gecede varabilecek kadar hızlı olan gemilerin yola çıkmasına izin verildi. Zonguldak’tan yola çıkan gemiler İstanbul Boğazı girişinde pusudaki denizaltılara karşı savunma sağlayacak olan torpido botlar ile buluşacaklardı. Yaz sonunda iki yeni Rus dretnotu İmperatritsa Mariya ve Imperatritsa Ekaterina Velikaya gemilerinin tamamlanması, Yavuz’un faaliyetini daha da zorlaştırdı.

1916-17

Amiral Souchon, 8 Ocak’ta Yavuz’u Zonguldak’tan gelen boş bir taşıma gemisini bölgedeki Rus destroyerlerinden koruması için bölgeye gönderdi, ancak Ruslar Yavuz varmadan önce gemiyi batırdılar. Dönüş yolculuğunda Yavuz, Imperatritsa Ekaterina ile karşılaştı. İki gemi 18.500 metre mesafeden başlayarak topçu düellosuna giriştiler. Yavuz güneybatıya yöneldi ve çatışmanın ilk dört dakikasında ana toplarından beş salvo ateşledi. İki gemi de rakibini vurmayı başaramadı, ancak yakınına düşen mermilerin şarapnelleri Yavuz’a isabet etti.  Normalde Imperatritsa Ekaterina’dan çok daha hızlı olmasına rağmen Türk muharebe kruvazörünün teknesi bakımsızlıktan midye bağlamıştı ve pervane şaftları kötü durumdaydı. Yavuz, bu yüzden 23.5 knot (43.5 km/sa; 27.0 mph) hıza ulaşabilen güçlü Rus gemisinden kaçmakta zorlandı.

Ruslar, Kafkasya’daki çatışmalarda ciddi miktarda osmanlı toprağı ele geçirmişlerdi. Rus ordusunun daha fazla ilerlemesini engelleme amacıyla Yavuz, cepheye asker taşımakla görevlendirildi. 429 subay ve asker, bir dağ topçu bataryası, makineli tüfek ve havacılık birlikleri, 1000 tüfek ve 300 sandık cephane Yavuz tarafından 4 Şubat’ta Trabzon’a taşındı. 4 Mart’ta Rus donanması makineli tüfek ve atlarıyla beraber 2.100 asker gücünde bir birliği Pazar limanının iki yanına indirdiler. Türk birlikleri baskına uğramış, ilçeyi boşaltmak zorunda kalmışlardı.  Bir diğer çıkarma da Trabzon’un 5 mil doğusundaki Kavata koyunda gerçekleşti.  Haziran sonlarında Türkler karşı saldırıya geçerek Rus cephesini 35 kilometre (20 mil) kadar yardılar. Yavuz ve Midilli Türk saldırılarını desteklemek için birçok kıyı operasyonunda bulundular. 4 Temmuz’da Yavuz, Tuapse limanını bombalayarak bir buharlı gemi ve bir motorlu uskuna batırdı.  Türk gemileri, iki Rus dretnotu Sivastopol’den ayrılıp onlara saldırmadan geri dönebilmek için kuzeye yöneldiler. Gemiler İstanbul’a dönünce, Yavuz eylül ayına dek sürecek olan pervane şaftı bakımına alındı.

Osmanlı’nın içinde bulunduğu kömür kıtlığı gittikçe kötüleşince, Amiral Souchon Yavuz ve Midilli’nin faaliyetlerine 1917 boyunca ara verme kararı aldı.  Eylül ayında Koramiral Rebeur-Paschwitz Amiral Souchon’un yerine gemilerin komutasını aldı. Bolşevik devriminin ardından Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında Aralık 1917’de ateşkes ilan edilmesi ve Mart 1918’de Brest Litovsk Barış Antlaşması’nın imzalanması sonucunda Anadolu’dan tekrar kömür sevkiyatı başladı.

1918

20 Ocak 1918’de Yavuz ve Midilli Koramiral Rebeur-Paschwitz komutasında Çanakkale Boğazı’ndan çıktılar. Rebeur-Paschwitz’un amacı Filistin cehpesindeki İtilaf Devletleri gemilerini kendi üzerine çekerek Türk askerlerini rahatlatmaktı.  Boğaz çıkışında Yavuz, İmroz (Gökçeada) Deniz Muharebesi olarak adlandırılan çatışmada, Gökçeada’da demirli duran ve kendilerini koruması gereken ön-dretnotlar tarafından korunmayan iki İngiliz savaş gemisi HMS Raglan ve HMS M28’i gafil avlayarak batırdı. Rebeur-Paschwitz daha sonra Mondros Limanı’na saldırmaya karar verdi, orada İngiliz ön-dretnotu HMS Agamemnon Türk gemilerine saldırmak için istim alarak hazırlık yapıyordu.  Yolculuk sırasında Midilli birçok mayına çarparak battı, Yavuz da üç mayına çarpmıştı. İngiliz destroyerleri HMS Lizard ve HMS Tigress’in takibi altında Çanakkale’ye doğru çekilen  Yavuz, Çanakkale Boğazı girişinde Nara Burnu dolaylarında bilinçli olarak karaya oturtuldu.  İngilizler karaya oturmuş olan Yavuz’a Kraliyet Donanması Hava Kuvvetleri’nin 2. filosunun bombardıman uçaklarıyla saldırı düzenlediler ve iki isabet sağladılar, ancak uçakların attığı hafif bombalar gemiye ciddi bir hasar veremedi. Monitör tipi savaş gemisi HMS M17 24 Ocak gecesi Yavuz’a topçu ateşi açtı, ancak yalnızca on mermi attıktan sonra Türk sahil bataryalarının ateşinden kaçmak zorunda kaldı.  HMS M17’den sonra HMS E14 denizaltısı gemiyi batırması için görevlendirildi, ancak geç kalmıştı; eski Alman ön-dretnotu Turgut Reis Yavuz’u kurtararak İstanbul’a kadar çekti. Yavuz ciddi bir hasar almıştı, bir kez daha gemi teknesini onarmak için geçici sandık barajlar kuruldu,  tamiratlar 7 Ağustos-19 Ekim arası sürdü.

Yavuz, Brest Litovsk Barış Antlaşması imzalandıktan sonra 30 Mart 1918’de Osmanlı mütareke komisyonu üyelerini taşıyan gemilere Odessa’ya kadar eskortluk yaptı. İstanbul’a dönüşünün ardından mayıs ayında tekrar denize açılarak Sivastopol’e vardı, burada teknesi temizlendi ve tamir edildi. Yavuz ve birçok destroyer 28 Haziran’da kalan Sovyet savaş gemilerini enterne etmek üzere Novorossiysk’e doğru yola çıktı, ancak Türk gemileri vardıklarında Sovyet gemileri mürettebatları tarafından batırılmışlardı. Destroyerler bölgede kaldı, Yavuz ise Sivastopol’e döndü. 14 Temmuz’da gemi kuru havuza alındı ve savaşın sonuna dek orada kaldı. Sivastopol’deyken teknenin altındaki midyeler temizlendi. Yavuz daha sonra İstanbul’a döndü, burada mayın hasarının tamiri için beton sandık barajlar kurularak 7 Ağustos-19 Ekim arası mayından hasar gören üç kısımdan biri tamir edildi.

2 Kasım’da Alman donanması geminin mülkiyetini resmi olarak Türk hükümetine devretti.  Sevr Antlaşması şartları gereği Yavuz’un savaş tazminatı olarak İngiliz Kraliyet Donanması’na teslim edilmesi gerekliydi. Ancak Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı dolayısıyla Sevr Anlaşması uygulanamadı. Türklerin Kurtuluş Savaşı’ndaki zaferi üzerine 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda ise yeni Türkiye Cumhuriyeti, Yavuz da dahil olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun donanmasının büyük bir kısmını elde tutmayı başardı.

I. Dünya Savaşı sonrası ve Cumhuriyet dönemi

Türkiye tarafından 1920’ler boyunca ortaya konan birçok denizcilik politikası arasında tek tutarlı nokta, Yavuz’un onarılarak yeni cumhuriyetin donanmasının bayrak gemisi olmasıydı.  Gemi 1926 yılına dek İzmit’te terk edilmiş bir durumda kaldı; sadece iki kazanı çalışır durumdaydı, hareket edemiyordu ve 1918 yılında çarptığı iki mayından kalan hasar hala tamir edilmemişti.  Açık denizde batma riski çok fazla oluğu için Yavuz’u tamiratlar için başka bir ülkeye göndermek mümkün değildi, bu sebeple yeterli bütçe ayrıldıktan sonra Almanya’dan 26.000 tonluk bir yüzer havuz satın alındı. Aralık 1926’da Fransız şirketi Atelier et Chantiers de St. Nazaire-Penhöet ile geminin Gölcük Donanma Tersanesi’nde tam bir onarım ve yenilemeye girmesi konusunda anlaşmaya varıldı.  Tamiratlar 1927 yılında başladı, ancak tamiratlar esnasında yüzer havuzun birçok bölümü çöktü. Yavuz bu çökmeden hafif hasar gördü, yüzer havuzun tamiratı geminin onarım sürecinin uzamasına sebep oldu. Denizcilik Bakanı İhsan Eryavuz yüzer havuzun alımında yolsuzluk yapılmasına ilişkin soruşturma sonucunda görevden alındı ve milletvekilliği düşürüldü.  Yolsuzluk iddiaları sonucunda gecikmeler arttı ve sonunda Denizcilik Bakanlığı lağvedildi. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak, yolsuzluk soruşturmasının ardından tüm donanma inşa programlarını yavaşlattı. Yavuz’un tamirinin devamı, Eylül 1928’de Yunan Donanması’nın Ege Denizi’nde yaptığı büyük çaplı tatbikatın ardından Türk hükümetinin Yunan deniz üstünlüğüne karşı önlem alma kararını vermesinden sonra önem kazandı.  Türk hükümeti ayrıca İtalyan tersanelerine dört destroyer ve iki denizaltı siparişi verdi.  Bunun üzerine Yunan hükümeti, Türklere 10 yıl boyunca deniz kuvvetlerinin sınırlandırılmasına ilişkin Washington Anlaşması benzeri bir anlaşma yapma teklifi sundu. Teklife göre Yavuz tekrar hizmete alınmayacak, Yunanlar ise iki yeni kruvazör inşa etme hakkına sahip olacaktı. Türk Hükümeti, Yavuz’u Sovyet Donanması’nın Karadeniz’deki gücünü dengelemek için kullanmayı hedeflediğini açıklayarak teklifi reddetti.  Bu cevap üzerine Yunan hükümeti iki destroyer siparişi verdi.

Geminin tamiratı sırasında geminin mayınlardan gördüğü hasar tamir edildi, deplasmanı 23.100 tona yükseltildi ve teknesi elden geçirildi. Uzunluğu yarım metre azalan geminin genişliği 10 cm kadar arttı. Modernizasyon kapsamında Yavuz’un buhar kazanları yenilendi ve ana topları için Fransa’dan alınan ateş kontrol sistemi kuruldu. Kazamatlarda yer alan iki 15 cm’lik top kaldırıldı.  Jutland Muharebesi’nin ardından diğer devletler gemilerinin cephaneliklerini koruyan zırhları kalınlaştırma yoluna gittiler, ancak tamirat sırasında Yavuz’un cephaneliğini koruyan 5 cm’lik (2 inç) zırh koruması arttırılmadı.  Yavuz 1930 yılında Türk Donanması’na tekrar katılarak donanmanın bayrak gemisi oldu.  Onarım ve modernizasyonların ardından yapılan testlerde hız denemesinde beklenenden başarılı oldu, silah ve atış kontrol testleri de son derece başarılıydı. Yavuz’la beraber savaş grubunu oluşturacak dört destroyer de 1931 ve 1932 yıllarında hizmete alındılar; ancak bu destroyerlerin performansı tasarım özelliklerine hiçbir zaman ulaşamadı.  Yavuz’un tekrar hizmete girmesi planları üzerine Sovyet Donanması Parizhskaya Kommuna zırhlısı ve Profintern hafif kruvazörünü 1929 sonlarında Baltık Denizi’nden Karadeniz’e transfer ederek Türk donanması ile eşitlik sağlamaya çalıştı.

Geminin adı 1930 yılında resmi olarak Yavuz Sultan Selim’den Yavuz Selim’e, 1936’da ise Yavuz’a çevrildi.  Yavuz, 1933’te Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’yü Varna’dan İstanbul’a taşıdı. Sonraki yıl Türkiye’yi ziyarete gelen İran Şahı’nı Trabzon’dan Samsun’a götürdü.  1938 yılında kısa bir yenilemeden geçen Yavuz, Kasım 1938’e Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e taşıdı. 1937 yılında Yavuz ve donanmanın diğer gemileri İngiliz Donanma Ataşesi tarafından kısmen zayıf hava savunma silahları sebebiyle “modası geçmiş” olarak değerlendirildi. 1938’de Türk hükümeti donanmasını genişletme planlarına başladı.  Bu planlara göre deniz filosu iki adet 10.000 tonluk kruvazör ve on iki destroyerden oluşacak, Yavuz ise 1945’te ikinci kruvazörün hizmete girmesine dek donanmada kalacaktı. Donanma ayrıca 1950-1960 yılları arasında 23.000 tonluk bir gemi daha inşa etmeyi planlıyordu. Hükümetin planları yaklaşan II. Dünya Savaşı sebebiyle tüm tersanelerin kendi ülkeleri için savaş gemisi üretmeye öncelik vermesinden dolayı uygulanamadı.

Yavuz II. Dünya Savaşı boyunca hizmette kaldı. Kasım 1939’da Yavuz ve Parizhskaya Kommuna Karadeniz’deki en büyük iki gemiydi. Life dergisinin bir haberine göre Yavuz, Sovyet gemisinin bakımsız durumu sebebiyle Karadeniz’de üstün olan gemiydi.  1941 yılında geminin uçaksavar bataryaları güçlendirilerek dört 88 mm, on 40 mm ve dört 20 mm uçaksavar topu eklendi. Daha sonra bu rakamlar yirmi iki 40 mm ve yirmi dört 20 mm topa yükseltildi.  Nisan 1946’da Amerikan zırhlısı USS Missouri, hafif kruvazör USS Providence ve destroyer USS Power, Türk büyükelçisi Münir Ertegün’ün naaşını İstanbul’a getirdiler. Yavuz gemileri İstanbul Boğazı girişinde karşıladı. Burada Yavuz ve Missouri 19’ar pare top atışı ile birbirlerini selamladılar.  1948’den sonra gemi Gölcük  veya İzmit  dolaylarında kaldı.

Yavuz, 20 Aralık 1950’de aktif görevden alındı, 1952 yılında Türkiye’in NATO’ya üye olmasıyla B70 borda numarasını aldı  ve 14 Kasım 1954’te donanma envanterinden düşüldü.  Türk hükümeti 1963 yılında Alman hükümetine Yavuz’u satın almaları için teklifte bulundu, fakat teklif reddedildi.  Türk hükümeti gemiyi 1971’de sökülmek üzere M.K.E. Seyman’a sattı. 7 Haziran 1973’te söküm alanına çekilen Yavuz, Şubat 1976’da tam olarak sökülmüştü.  Söküldüğü zaman, tüm dünya donanmalarında kalan tek drednottu.

Turgut Reis (zırhlı)

Turgut Reis veya SMS Weißenburg,  Alman İmparatorluğu Donanması’nın ilk okyanus ötesi savaş gemilerinden biridir.  Alman İmparatorluğu Donanması’nın ardından son olarak Osmanlı Donanması’nda görev yapmıştır. Alman İmparatorluğu’nda 1890’larda yapılan Brandenburg sınıfı dört ön-dretnot zırhlısından üçüncüsüdür (Diğer üçü Brandenburg, Wörth ve Kurfürst Friedrich Wilhelm (Barbaros Hayreddin)). 1890 yılında AG Vulcan firmasının Stettin tersanesinde inşası başlamış, 1891’de denize indirilmiş, 1894 yılında tamamlanmıştı. Brandenburg sınıfı zırhlılar, üç adet ikiz tarette taşıdıkları altı büyük kalibre top ile, dönemin standardı olan iki adet ikiz taret taşıyan zırhlılardan farklıydılar. İngiliz Kraliyet Donanması, bu gemilere “whaler” (balina gemisi) adını vermişti. Turgut Reis, kendisiyle aynı sınıftan gemiler olan SMS Brandenburg, SMS Wörth, ve SMS Kurfürst Friedrich Wilhelm (sonraki Barbaros Hayreddin) ile aynı yıllarda suya indi.

Weissenburg Alman Donanması’ndaki görev süresi boyunca az sayıda aktif görevde bulundu. Üç kardeş gemisiyle beraber 1900-01 yıllarında Çin’deki Boxer Ayaklanması’nda görev yaptı. Gemi 1902-1904 yılları arasında büyük çaplı bir modernizasyondan geçti. 1910 yılında Weissenburg Osmanlı İmparatorluğu’na satılarak Turgut Reis adını aldı. Osmanlı hizmetinde Balkan Savaşları’nda görev aldı, Aralık 1912 ve Ocak 1913’te Yunan donanmasına karşı iki muharebeye katıldı. Gemi, görece düşük hızı sebebiyle I. Dünya Savaşı’nda önemli rol oynamadı. I. Dünya Savaşı sonunda savaş tazminatı olarak Japon İmparatorluğu’na verildi, ancak Japon İmparatorluğu gemiye el koymayarak 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’ne iade etti.  1924-1933 yılları arasında Gölcük’te sabit okul gemisi olarak görev yaptı. 1933-1950 yılları arasında tersane işçileri için yatakhane olarak kullanıldı.  24 Haziran 1936’da sökülmüş silahlarından ikisi Çanakkale’de Çanakkale Boğazı’nı savunmak üzere Turgut Reis Bataryası adı ile Güzelyalı sırtlarında bir tabyaya monte edildi. Günümüzde de ikiz 28 cm’lik top tareti görülebilmektedir.  Turgut Reis 1956-57 yıllarında hurdaya ayrılarak söküldü.

İnşası

Weissenburg, Burdenburg sınıfında inşa edilen üçüncü gemiydi. Savaş gemisi C adı altında ısmarlandı, Stettin’deki AG Vulcan tersanesinde 1890 yılında 199 inşa numarasıyla kızağa kondu.  30 Haziran 1891’de denize indirildi. Sınıfında denize indirilen üçüncü gemi olan Weissenburg, Alman filosuna kardeş gemisi Branderburg ile birlikte 29 Nisan 1894’te katıldı.

Weissenburg, 115.7 m uzunluğa, 19.5 m genişliğe sahipti, daha sonra torpido şebekesinin de eklenmesi ile 19.74 m oldu. Geminin su çekimi burunda 7.6 m, kıç kısmında ise 7.9 m idi. Geminin tasarım ağırlığı 10,013 ton, maksimum deplasmanı 10,670 ton idi. Gemi iki adet üç silindirli üçlü genleşmeli motora sahipti, toplamda 10,228 beygir gücünde idi ve 16.9 knot (31.3 km/s; 19.4 mph) hız yapabiliyordu.

Gemi, üç zırhlı tarette taşıdığı altı adet ağır topuyla döneminin zırhlılarından farklıydı. Zamanın gemileri iki tarette dört top taşımaktaydı.  Geminin baş ve kıç kısımlarındaki taretlerde 28 cm’lik K L/40 toplar  bulunuyordu. Geminin ikincil silahları kazamatlara monte edilmiş sekiz adet 10.5 cm SK L/35 hızlı ateşlemeli top ve sekiz adet 8.8 cm SK L/30 hızlı ateşlemeli toptan oluşuyordu. Weissenburg’un silah sistemi su kesimi üstündeki hareketli kundaklara monte edilmiş altı adet 45 cm’lik torpido tüpü ile tamamlanmıştı.  Ana bataryası döneminin diğer zırhlılarına kıyasla daha güçlü olmasına rağmen, ikincil silahları daha zayıftı.

Hizmet dönemi

Hizmete girişinin ardından Weissenburg, üç kardeş gemisiyle birlikte I. Savaş Filosu’nun I. bölüğüne atandı. Brendenburg sınıfı gemiler I. Bölük’te yer alırken, daha eski dört Sachsen sınıfı zırhlı firkateyn II. Bölük’te görevliydi. Brandenburg sınıfı gemiler Çin’deki görevlerinden döndüklerinde II. Bölük’teki Sachsen sınıfı gemiler daha yeni olan Kaiser Friedrich III sınıfı zırhlılarla değiştirilmişti.

Boxer ayaklanması

Weissenburg’un katıldığı ilk büyük operasyon, 1900 yılında I. Bölük’ün Çin’deki Boxer Ayaklanması’nı bastırmakla görevlendirilmesi oldu.  Alman denizaşırı gücü Mareşal Alfred von Waldersee komutasında dört Brandenburg sınıfı zırhlı, altı kruvazör, on ikmal gemisi, üç torpido bot ve altı deniz piyade alayından oluşuyordu.  Amiral Alfred von Tirpitz, gereksiz ve maliyetli olduğu gerekçesiyle bu gücün konuşlandırılmasına karşı çıkmıştı. Filo Pekin kuşatmasının bitmesinden sonra Çin’e varmasına rağmen Kiaochow çevresindeki ayaklanmaların bastırılmasında görev aldı. Operasyon, Alman hükümetine 100 milyon marktan daha pahalıya mal oldu.

Modernizasyonu ve Osmanlı Donanması’ndaki hizmeti

1902 yılında Çin’den dönen Weissenburg, Wilhelmshaven’deki Kaiserliche Werft tersanesinde kapsamlı olarak yeniden inşa edildi.  Yeniden donatımının ardından 1904 yılında aktif donanma görevine geri döndü. Yenilenmesine rağmen Brendenburg sınıfı zırhlılar modern İngiliz gemisi HMS Dreadnought’un 1906 yılında göreve başlamasıyla demode hale geldiler. Sonuç olarak Alman donanmasındaki hizmet kariyerleri kısa sürdü.  12 Eylül 1910’da sınıfının en gelişmiş gemileri olan Weissenburg ve Kurfürst Friedrich Wilhelm Osmanlı İmparatorluğu’na satılarak 16. yüzyıl Osmanlı amiralleri Turgut Reis ve Barbaros Hayrettin anısına sırasıyla Turgut Reis ve Barbaros Hayreddin olarak adlandırıldılar.  Bir yıl sonra, Eylül 1911’de İtalya, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. Turgut Reis, Barbaros Hayreddin ve eski bir zırhlı olan Mesudiye Temmuz ayından beri yaz eğitimleri için açık denizde oldukları için savaşa hazırdılar, ancak gemiler savaş boyunca limanları terk etmediler.

Balkan Savaşları

İlk Balkan Savaşı, Balkan Ligi ülkelerinin Osmanlı Devleti’ne Ekim 1912’de saldırmasıyla başladı. Osmanlı Donanması’ndaki çoğu gemi gibi Turgut Reis de bakımsızlık sebebiyle kötü durumdaydı. Savaş boyunca Turgut Reis filonun diğer gemileriyle beraber ağır silah eğitimleri, asker taşıyan konvoyların korunması ve kıyı tesislerini bombalama gibi görevlerde kullanıldı.  17 Kasım 1912’de Barbaros Hayreddin ve Mesudiye, Birinci Ordu’yu destekleme görevinde bulundular. Bu görevde kıyıdaki topçu gözlemcilerinin yardımıyla Bulgar pozisyonlarına ateş açıldı. Atışlar etkisiz olmasına rağmen Çatalca’da savunma hattında bulunan Osmanlı askerleri için moral desteği sağladı.  Saat 17.00 itibarıyla Bulgar piyadeleri bombardımanın psikolojik etkisiyle hücumdan vazgeçip başladıkları noktaya geri döndüler.

1912 yılının sonlarına doğru Osmanlı filosu, Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alan Yunan filosuna karşı saldırı denemesinde bulundu. Bu dönemde filonun bayrak gemisi Barbaros Hayreddin’di. İki filo, 16 Aralık 1912’de İmroz Deniz Muharebesi ve 18 Ocak 1913’te Mondros Deniz Muharebesi olmak üzere iki muharebeye girdi. İlk muharebe Osmanlı’nın kıyı bataryalarının menzili dahilinde gerçekleşti, iki tarafın gemilerinin de hafif hasar aldığı bu muharebede Osmanlı filosu ablukayı yarmayı başaramayarak Çanakkale Boğazı’na geri çekildi. Osmanlı filosu Çanakkale’den sabah 09.30’da açıldı, küçük gemiler boğazın girişinde kalırken zırhlılar kıyıyı takip ederek kuzeye doğru ilerlediler. Limni adasından yola çıkan, zırhlı kruvazör Georgios Averof ve üç Hydra sınıfı ironclad zırhlıyı da içeren Yunan filosu, rotalarını kuzeydoğuya çevirerek Osmanlı filosunun ilerlemesini engellemeye çalıştı. Saat 09.50’de Osmanlı gemileri Yunan filosuna yaklaşık 14,000 metre mesafeden ateş açtı. Yunan gemileri on dakika sonra ateşe karşılık verdi, bu sırada iki filo arasındaki mesafe 7,800 metreye inmişti. Saat 10.04’te Osmanlı filosu on altı noktalı bir dönüş yaparak rotasını Çanakkale Boğazı’na çevirdi.  Bir saat içinde Osmanlı filosu boğazın güvenli kısmına ulaşmıştı. Bu muharebe, Osmanlı filosunun ablukayı delememesi sebebiyle Yunan zaferi olarak belirtilmektedir.

Barbaros Hayreddin’in katıldığı ikinci muharebe olan Mondros Deniz Muharebesi ise, Osmanlı filosunun hızlı Georgios Averof gemisini Çanakkale’den uzağa çekme planı sonucunda gerçekleşti. Bu amaçla korumalı kruvazör Hamidiye Yunan ablukasından kaçarak Ege Denizi’ne açıldı. Osmanlı kruvazörünün yarattığı tehdide rağmen Yunan filosunun komutanı Georgios Averoff’u ana filodan ayırarak Hamidiye’nin peşinden göndermedi. Osmanlı filosu, planlarının işe yaradığını düşünerek 18 Ocak sabahı Çanakkale’den ayrıldı. Barbaros Hayreddin, Turgut Reis ve diğer gemilerden oluşan filo, Limni adasına doğru yola çıktı. Yunan zırhlı kruvazörü Georgios Averof, Osmanlı filosunu Limni adasının 12 mil açığında karşıladı. Planlarının işe yaramadığını gören Osmanlı filosu geri çekilmeye başladı. Çekilme sırasında, saat 11.25 itibarıyla Osmanlı gemileri ile Georgios Averof arasında uzun menzilli bir topçu düellosu başladı. Çatışmanın sonlarına doğru hızlı Georgios Averof Osmanlı gemilerine 4,600 metreye kadar yaklaşarak birçok isabet kaydetti.  Muharebe sırasında hem Turgut Reis, hem de kardeş gemisi Barbaros Hayreddin’in birer barbeti devre dışı kaldı ve iki gemide de yangın çıktı. Barbaros Hayreddin ve Turgut Reis, çoğu 28 cm’lik ana bataryalarından olmak üzere 800’den fazla mermi attılar, ancak bu atışlar etkili olmadı. Mondros Deniz Muharebesi, Osmanlı donanmasının I. Balkan Savaşı boyunca Ege Denizi’ne açılmaya çalıştığı son muharebe oldu.

8 Şubat 1913’te Osmanlı donanması, ordunun Şarköy’e yaptığı çıkartmaya destek sağladı. Turgut Reis ve Barbaros Hayreddin, iki küçük kruvazör ile kıyının bir kilometre açığından topçu desteği sağladı.  Kıyıya çıkan Osmanlı ordusunun sağ kanadını donanma korudu. Turgut Reis, kardeş gemisi Barbaros Hayreddin’in arkasında ikinci sıradan ateş açtı.  Bulgar ordusunun sert direnişi, Osmanlı ordusunun geri çekilmesine sebep oldu. Geri çekilme operasyonu Turgut Reis ve diğer gemilerin ateş desteği sayesinde başarılı oldu. Savaş sırasında Turgut Reis 10.5 cm’lik toplarından 225, 8,8 cm’lik toplarından ise 202 mermi attı.

Mart 1913’te gemi Karadeniz’e dönerek Çatalca’da Bulgar saldırılarına direnen Osmanlı ordusuna destek verdi. 26 Mart’ta Turgut Reis ve Barbaros Hayreddin, 28 cm ve 10,5 cm’lik toplarından attıkları mermilerle Bulgar 1. Piyade Tümeni’ne bağlı 2. Tugay’ın saldırısını geri püskürttüler.  30 Mart’ta Osmanlı cephesinin sol kanadı geri çekilen Bulgar ordusunu takibe başladı. Ordunun takibi hem sahra topçusu, hem de Turgut Reis’in ağır topları ile desteklendi. Osmanlı ordusunun hücumu, geceye kadar 1,500 metreye yakın bir ilerlemeyle sonuçlandı. Bu ilerleme üzerine Bulgar ordusu 1. Tugay’ı cepheye çekerek Osmanlı ordusunun ele geçirdiği bölgeyi aldı, böylece Osmanlı ordusunu başladığı noktaya geri sürdü.

I. Dünya Savaşı

Birinci Dünya Savaşı, 1914 yazında Avrupa’da patlak vermiş, ancak Osmanlı Devleti, sonradan kendi donanmasına kattığı SMS Goeben gemisinin Sivastopol’ü bombalamasıyla Rusya, Fransa ve Büyük Britanya’ya karşı savaş ilan ettiği Kasım ayı başlarına kadar tarafsız kalmıştır.  1914 ve 1915 yılları arasında geminin bazı silahları sökülerek, Çanakkale’de kıyı savunmasında kullanılmıştır.  19 Ocak 1918’de Yavuz Sultan Selim ve hafif kruvazör Midilli, Çanakkale Boğazı’ndan çıkarak İngiliz monitör tipi gemilerine saldırdılar. Osmanlı gemileri hızlı saldırılarıyla HMS Raglan ve HMS M28’i batırdıktan sonra Çanakkale’ye dönüşe geçtiler. Dönüş yolunda Midilli beş mayına çarpıp battı, Yavuz Sultan Selim ise üç mayına çarparak hasar aldı ve iskeleye doğru yatmaya başladı. Gemi kaptanının hatalı emirleri sonucu Yavuz Sultan Selim karaya oturdu. Gemi, 25 Ocak’ta Turgut Reis bölgeye ulaşıp kurtarma çalışmasına başlayana dek karaya oturmuş durumda neredeyse bir hafta geçirdi. Turgut Reis, aynı günün öğleden sonrasında Yavuz Sultan Selim’i yedeğe alarak kurtardı.

Turgut Reis I. Dünya Savaşı’nın sonunda aktif hizmetten çıkartıldı. 1924 yılında eğitim gemisi olarak belirlendi. Bu dönemde geminin altı adet 28 cm’lik topundan sadece ikisi yerinde duruyordu.  Geminin ekipmanları 1938 yılında söküldü.  1956-57 yıllarında hurdaya ayrılarak söküldü.